31 Aralık 2015 Perşembe

sevdanın kısa yazı


I.
-son, ‘ki, üç, dört.
zındanlarımdan sesleniyorum:
“bütün bu külleri ben yarattım.”

hükmünü taşlardan alan bu duvar,
sanıyorum ki, en az gökler kadar ağlamaklı.
o benim kardeşimdir,
benim eşim, benim sevinişim,
tutunan bir gül dalına, küçük parmaklı.

okunan bu duayı bilirim, bilir.
bir mim gibi çoğalır evrenin dininde
yaraların tuzlara basıldığı bu iklimde
yaz da birdir, güz de birdir. “bilir”

bilir ki bu yeşil yaşmaklar,
o güneşin bölünmesi, parçalanması
ben ona baktım.
benim gözlerim âmâ.
ama chronostan kopan o yekpare ışık,
tüm gözleri bastı, benim kızıl yarama.

-yangınları seyredelim, şükrü abi, yangınları!
bir adadan bir pencereye kurulan
ve bombalanan o güneşten köprüyü.
bir mostardır o. kapısı kırkların.
kırıkların üstünden yürü şükrü abi!
ben tutarım seni, ben susar.


bunlar benim bileklerim,
bunlar ellerim.
bilmem bir mendil niye kanar,
ancak bildiğim gizli bir şeyler var, elbette,
onun reçinesinin saçlarıma değmesi, yapışması, kalması kadar.

ben o kuşun annesi.
ben onu yitirdim o sıcak dehlizlerde.
çek bu ışığı penceremden, çek,
ki çekeyim pikemi üstüme, bu karanlığın niyetine.

bunlar benim bileklerim,
bunlar ellerim.
masanın üstündeki bu neşter,
bu kanterim.
bu nasırlar benim anarşi rütbelerim.

bu tükenmekte olan son kaynağın övüncü, sen, doğayı devinen o rüzgarın lamelifi. oyacaklar tüm bulutlarını, kuşların kanadıyla. insanlığın sağ yanındaki yara, senin sol yanındaki hâra birdir. bütün bu külleri ben yarattım, ciğerinden çıkan o kesif-kesik sıkıntıyla. senin saçların görünmeyen uzun. senin kokun bilinmeyen turunç. senin köprülerinde görünür bir yangın.

II.
yangınları seyredelim, şükrü abi, yangınları!
ciğerim, cemaatim.
bu aydınlık ışık, bu beyaz oda.
kim koydu fazlullah’ın abecesini, benim zihnimin raflarına?

yüreğim, emanetim.
dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya
çekilen bir dikiştutmaz, haydar’ın marifeti,
ve ariflerin gülebakan o bilindik enaniyeti.
-bunların hepsi bizimdir. toprağın kendini suyla çiftleştirdiği ve gebelendiği yerden sobelendik. hiçbir hekim gelmedi dünyaya, suyun sızdığı yerin hangi mihenk taşı olduğunu bulacak. senin sesini suya yatırıyorum, içinden bir akasya büyüyüp serpilir. saatler yolun ortasında durmuş. geçiyor insanlar, birbirine çarparak, aldırmadan, aldanarak.

bu özensiz yarayı hangi demde aldık biz?
bu güvensiz yarığı kim açtı gönüllere?

-bir adımız olsa olsa yokuştur.
bilincin körüklendiği bir yerde
tokuştur savaşmaları birbirine.
elbet bunca çeşit silahın içinde
saklanacak bir merdiven
bulunur.

III.
yangınları seyredelim
sevdanın bu kısa yazında,
insanlığın iç cebine saklı bir mermi,
istiyor akvaryumdan fırlamak o balıklar.

yangınları seyredelim,
sevdanın bu kısa güzünde.
herkesin bir denizden çok,
bir kıyıya ihtiyacı var.

Hiç yorum yok: