2 Kasım 2014 Pazar

oranın adı neydi?

bir sanrımız var-bir-ki
ağaçlara yuva yapmış cırcırböcekleri.

*öyle herkese söylenmez, anlatılmaz yareler.
 bıçak, bıçkın, ustura delikanlı deyişleri bunlar; bir mahallede doğar, bir kıyıda ölürler.
     -sesin bir dağa tırmanır gibi.

bir atın yelesini öpmekse aşk, biz bir yeleye takılan boncuğuz. oncağız halk içinde birer oyuncuyuz. candan içre seydalar vardır; bir dağa tırmanmaktır o, bilmem hangi nehri yüzerek geçmelerdir. "bir ad sırlamışızdır", "bir yürek göğüslemişizdir", "ateş yakılan her sokakta elimizi ısıtmışızdır".

(bu oyunda yenen yenilene tarhun toplar, bilesin.
 yenilen yeneni kalbinden değil, sırtından vurur.
 adilcesi böyledir, hakkı budur.)
-bu oyunda yenilen yenene kur'an okur.

çün' iki kaya arasından fırladın da geldin. bu ahkamı bol, yaman ebabillerin arasından, bir ispinozun bebesinin üzerine tüy örtüşünden sıyrıldın; bir lugati tek kelama indirdin de. (eşanlamlı herşeyin eşsesli de olması gerçeğini aştığımızın bilişinde.)

gelme!

-ekvator, yaseminle sümbül arasında.
-anadolu, kekikle mezar çiçekleri arasında.
-biz altıpat kuşanırız, bize birşey söyleme.

gizem.ankara.




30 Haziran 2014 Pazartesi

gökyüzünde yıldız gezen yalnızlar

"ırmak suyunu ya toprağa, ya denize akıtır."

devranın mimine pelesenk olunan vakitler.
bir güvercinin gerdanlığını birine benzetip duruyorum. o bütün kuşlardan bir lamelif hibesiyle dolanır durur.
kelam kelamı sükut vakti anlar. sükut vakti bir bad-ı saba sevgilinin gül nefesi gibi ensemizden geçer.
      yanıp da tutuşamayanlara aşk olsun.

hayy hakk! perdeyi viran, viraneyi talan eyleyenlerin biri, hurufun hikmetine gizini sırlamış. ara ki bulasın,
bul ki arayasın. arananın bulunduğu, bulunanın gelmediği bu araf mevsiminde, bu silsile-i sahrada tuzlu su içmek dindirmez susuzluğu; insan su içtiğini unutmasa, bir daha susar mı hiç?

               -gül satan çiçekçi, gülden daha azizini bulamayacağı gibi,
                gülü satacağı bir azizi de bulamayacaktır.

(sokak kuşları biraraya gelse bir Leyla ediyor)
(yusufu düştüğü kuyudan çıkaran ey kervancı, sen nasıl görmedin Onun güzelliğini?)

ebcedin ayan olduğu yerde isim kendini nasıl gizliyor -ki, o yeri Himalaya'dan uçan turnadan başka kimse bilmez-
                -bu yıldızlı gökler ne zaman başlamış dönmeye, vay ki ne vay!

-bütün çirkin kedilere ve günışığına açılan bu pencere, çilek tarlası olan bir çatının altındadır. oradan yalnızlığın yabozları geçerken, takla atan bir kelam, kendini sırlayan bir dehliz, korkudan dili lal olan bir aşığın sesleri çınlar durur. stembole'nin surları amed'in küçük kız kardeşidir. demli çayla dolu bardaklara çay kaşıkları çarpar durur. bu sesten daha mühim daha muazzam tek bir ses vardır.
                -zerdali dolu bağlara, üzüm yüklü kervanlarla gitmek vakti gelmiştir.


buna aşk derler. daha sanını duyan olmadı. hangi kapıyı o sansak, ardına yeni kapı açıldı. bir çiçeğin hükmü neyse ki bir insanınkinden fazla. yoksa bu dünyanın yükü çekilmez.

merhaba.

giz/25hz14/ankaraçay.



12 Nisan 2014 Cumartesi

hemrevan

"hayatın sokakta değil,
sokak aralarında aktığıdır."

evlerin içinde evler kurulur; düzenler, köyler kurulur. inancın bohçası sağlam bağlanmışsa, insanın evi her yer olur. ve ne kadar az kelam, o kadar iyi. işin şiarını bilmek lazım gelir.

noktayken elif, elifken mim oluştan bahis döner. bu bahsin kazananı, kaybedeni yoktur ama akan ve olanı vardır. ikisi de kendi seyyaresinde billur güzellikler yaratır ama cennetin içine bir yeşil cennet, bir ağaç gölgesi gizlenmiştir. her gölge aynı renk değildir. (bu Karagöz kelamıdır.) her rengin gölgesi ayrı renktir. (bu Mansur sırrıdır.) ağaç İnanna'nın üç güzelli ağacının köklerinden yeniden biten Sidret'ül-Muntaha'dır. sır, sırdır. ve ancak gönülden gönüle uyuyanlarındır. (ki o uykuda zaman ve mekan mefhumu elif'ten mim'e ermiş, dört kapı bilece geçilmiş, kırkıncı makama yüz sürülmüştür.)

bilece oluşun güzelliği bir özge can. bir özge can kendini maral gösterir, kendini bir küçük oğlan, bir güzelcik göz gösterir. bir kelamın içine gizlenmiş oluş'ta bitiş yok. o sonsuzluğun ahengi her varlığa ayrı görünür, aynı görünenler birbirini bulur, tam eder ve o yolun sergüzeştîleri bir bakmışsın adem seyranından alemin yedinci seyyaresinde parendeler atmada..

evin içinde evler konuşulur ama marifet makamında odalar yok, duvarlar yok. arş ile kürs'ün ayrıldığı yerde, yerde olanın göğe yükseldiği anda artık herkes kendinin peyamâver'i. kendinin haber getireni. göktekilerle yerdekilerin ayırdını ortadan kaldıranı.
"çün, bir'in bir'den başka bir bildiği var."

o vakit, alabildiği kadar, kucağa kır çiçekleri toplamalı. göz, güzel he'nin çocuğudur. o, göğün seyranında El-Kur yıldızından Marduk'un Jupiter'ine, Şi'ra-i Yemaniye'ye kadar görür. göz, görmek içindir. ay, hatırlamak için.

bu hayatın sokakta değil, sokak aralarında aktığıdır. bulunan güzel lice tütünü ve en nihayet demli çaycının demli çayıdır. yağmurda ıslanmanın ve güneşte kurulanmanın; yağmurun tohumlara can suyu verişinin ve güneşin onların güzelliğini bekleyişinin halidir.
halden hale akan sular, halden hale yeşil yollar ve halden hali anlayacak bir güzel yüz vardır.

bu zıll-i hayaldir, perdelerin kalktığı, artık vakvak ağacının altında gölgeye yatıldığıdır.
güzellik, bir nazende kelamıdır.
hayy, hakk!


24 Mart 2014 Pazartesi

yazıyı zapt edememek veya uçuşan şeyler üzerine

sen orada kerouac cazı
                                    -ama sultanahmet
                                      ama gülhane.
ama çay içtiğimiz dokuz/onaltılık ritmlerde.
ama sizin nişan aldığınız,
benim karnımdaki kelebeklerdir.

-artık anlaşabilelim.
bir ceninin hiç doğamamasını konuşabilmek.
ve tütünün dudağımızın zevk suyuyla ıslanması.
ve bu siyah perdenin üstündeki
gölge oyunu.
                  -bütün odalardan giriyor güneş.
                   ama bir tek bu köşe / bir tek bu-

ben o kerouac cazıyla ve dokuzonaltılık ritmlerle sevişedurayım. herkes ağzının zevk suyunu damıtsın tütünlere. bitsin bu temaşa, bu kevaşe düzende, bitsin artık.
-su.

"esirgeyen ve bağışlayan allahının adıyla uyu"
(inandığın her yerde: duyu)

yedi köşeli bu matematik ülkesinin sekizinci köşesini oluşturmak için inatla direniyorum.
ne zaman çağırsa eski, pençelerle
yırtıyorum bu perdeyi de,
kalksın artık, gözümüzü
her ne bağladıysa.

istanbul'da, ayaklarımız dört yöne de aynı anda giderken, ve bazen severken dostlarımızın boyunlarını, ve bazen bir kedi severken, tünel'de çay içerken, son kuruşla şarap demlerken, güzel çocuklar keşif için damara inerken, ve karşılaştıkları ilk hücreye nasılsın demeden ölürken, ve rengarenk düşülkeler gerçekliği zapt ederken, ve artık gerçek birken, gerçek bu rengarenk düşülkeyken, bu rengarenk, yemyeşil, yusyuvarlak, yaratımın adına herkesin maradona olduğu ve herkesin herkesle uyuduğu, ve herkesin herkesle uyuduğu.

herkesin herşeyle çarpıştığı.
                                         -kün.

kırılıp dökülmenin sonu yok. sonu bile yok. bu öyle bir kırılıp dökülme ki, çocuk ana karnında suya dönüşmüş. usa dönüşmeden suya dönüşenlerden.

-bir güvercin. hem evcil. hem yaboz.
nasıl ki bir güvercin, hem evcil ve hem yaboz.
ve o zaman biz buna aşk diyoruz.
(ışk da diyebilsinler diye)


yuvarlanıp düştüğüm bu yerde, çöl, kum ve eksilerde gezinen soğuk. bedevilerin çadır kumarhaneleri ve kerhaneleri ve kıraat yerleri kendilerini din bayrağı altına gölge etmişlerin, ve meşki ozanların, ozanların yanışı, hepsinin bir promete oluşu madem, madem çöl, kum ve ozanların yanışı.
-ta sin. cennetten ateşle fırlayan kuşların adıyla oku.

yuvarlanıp düştüğüm bu yerde, matematik.
erkeğin yenemediği eril erki ve dişilin sarsılmaz mağdurluğu.
                                             aşkın esamesi okunmaz
                                             ve semaisi çalınmaz
                                             bu yerde
                                             düş.

düş, babasını hiç tanımamış bir erkeğin, erkek olduğunu sanmasıdır.
düş, bir kadının doğuramamasıdır.

ey doğuranların anası
ey şarlo'nun en büyük dişlisi
ey bacak arasında yetişen tohum
ey güzelliğin beş dakkalık kırmızı boyası
ey aldanan, aldatan ve aldanan, aldatan
                                                           -biraz üzerlik tütsüle.

yuvarlanıp düştüğüm bu yerde,
senin kirpiklerin ne kadar romantik.

(kuş uçuşuyla ölçülür kerouac cazı,
ve şiiri ve aşkı göküstünde bırakıp,
ateşleyip tüm fitillerini hazırlıklı kıçların,
gitmek, gitmek, gitmek, gitmenk,
allahım, söylesene sahi senin gözlerin ne renk?)




9 Mart 2014 Pazar

niyet ettim, allah rızası için oruç tutmaya.

anca böyle: şimşek, yağmur, şimşek.
ve dikince gözlerini o şaman o kurda,
birşeyin adı yok, yok olan birşey burda.
yok olan ve dönüşen birşeyin gözlerine / bir şeyin gözleri bakıyor.

-bakın, bu konuyu daha evvel çalışmıştık.
    şimdi bir türk bayrağı görmesem, kendimi yeni zelanda'da zannediyorum.

sizin bayraklarınızı ve hayretlerinizi -püü allah bildiği gibi yapsın-ama-bayım-bir-gözleyen-var.

hay allah, şimdi neye yarayacak, pardon?
bu makineler, binalar, filan, pardon?
herşey bir şey için ama, pardon?
bu bilinçaltını daha nereme sokayım.

yani aslında şimdi gayya'dan lut'a (anlattığım vallahi yemyeşil bir hikayedir.); ne diyordum, gayya'dan lut'a ve arada sümer, arada sümer, uygarlık diyorsun, pardon ama,
ben hiç ona uymadım, biliyor musun.
                                                        şimdi güneş doğsun lütfen.
of şuramı açayım, mememi, boynumu,
bir açayım da sonra vurur muyuz, bakarız.
idamlığın son sözleri diye alınız onu, pek ala,
pek ala, üstinsanın ilk sözleri diye de alabiliriz.

               - memeleri açalım.

bu tekerlekli ve yanar döner -yan masadan bu icad, bu dönen birşey işte, ateşli hem.
anlatması ne zor, ateş.
ateş diyorum sana, ateş, ateş!

açılsın yeni şiir, kalksın perde, bravo?
bravo da ben nasıl uyurum.
nasılsa uyurum işte, bir yere gitmeye lüzum yok.
yok. şiir. var.

                 - halbuse, gece de kundalini gibi bir şeydir.

gece çünkü, geldi mi geliyor işte.
         topla gelir, gece, tüfekle - bazı bazı yalansevdalıların yakarışlarıyla gelir.

                 -oysa ibni sina da diyor ki: "karasevda bir hastalıktır"

gece,
çünkü,
geldi mi,
ne güzel gölge şu ağacın altında!
ateş dolu şenlikler, ve vahşetin çekimi, ve bir karganın görülmeme özgürlüğü.

çünkü, gece, ama ne çok konuştunuz, pardon
silinç, diyorum, silinç, nasıl da kabartıyor esrik ve serik
yüreklerimizi.
sığınıyoruz esirgeyen ve bağışlayan içimizdeki bizlere,

                                                         - sonra allahla konuşuruz.

sallanan zamandaki şu ateşin şenliğinde,
             diyorum ki memelerim.

-nasıl kadın?

kadın ama işte, zamanım yok yüzümü boyamama,
çünkü zaman var, ama koşturuyoruz, dört nala, yedi düvele, kırk el'e.
koş/tur/u/yor/uuu.

II
       
  ا ل م

varlığın vücuda gelip, karanlıkta bilindiğidir.
yani, karanlık diyorum. ışığın en inceldiğidir.
alemin karanlıkta görüldüğüdür.
ışıksızın karanlıkta ayanlığıdır.
onlar ki, ki, ki, ki renkleri bir kuzguna uğramış,
mavidir, yeşildir,
ve aydınlatılmış karadır.
pardon, ama?
siz ışığı beyaz mı sandınız?

.zınınani ed e'silbi


çünkü mantık dörtle, gerçek birle çalışır.
siz buna dayanınız.

giz.