Bazı şeyler bilirim. Biraz simya ve büyü. Eğer yaşadığımız dünyaya indirgersek bunları, inanın ki, bir divâne bile sayılabilirim..
Dostlarım arasında biraz gergin, fazlaca sinirli, çok konuşan, hatta susmayan ve hatta bazen konuşamayan olarak bilinirim. Açıkçası bir hiç’im, sizden tek farkım bu devrânda sizden daha az hissedilişim, yahut bazılarınızca görünmez oluşum..
Ettiğim lanetler dönüp beni bulur mütemadiyen. Hayat karşısında Irak halkından pek bir farkım yok, söylemem gerekir ki. Nasıl ki başlarını savaştan kaldıramıyorlarsa; aynıyımdır, sadece başım kalkmaz sıkıntıdan.
Fitneye tutulmuş kelâmlar ederim her daim; ben, büyülü, sıkıcı ve denebilir ki işe-yaramaz küçük bir çocuğum. Ben, siz sade acılarınıza söverken, size dönüp boş boş bakanım. Sevmediğinizim ben, düşünmediğinizim. Elinizden kayarken aynalarınız, bin parçaya bölünenizim..
Ahh! Masallara hapsolması gereken, bir hiç yahut bir piçim.
Kendimi hapsettim Güneş’in aşkına, bir ayçiçeği bile sayılabilirim; gün döndükçe, yüzünü gün’e dönen.
Şaraplar akar bacaklarımdan bazen, kimi zaman düşsel yeşil canavarlar görürüm siz yerine. Öğrenmeniz gerekiyor, derdim sizinle değil; derdim, kendimle.
Bilemezsiniz, çoğu zaman bir Rodos şövalyesinin Osmanlı’dan kaçışı gibi kaçarım toplumdan.
Soru yok, sonuç yok, derman yok, lakin çok olan bir şey biliyorum: aşk..
Aşkımdan kapatırım kendimi renklere, ben. Doğadan çaldığım gülümsemelerimi yollarım yedi düvel, dört bucağa. Göremezsiniz bunları, merak etmeyiniz. Görmeniz gerekenler, kendi yüreğinizin içindekilerdir.
Tanrınızı alt edebilirsiniz bir şekilde, yok sayabilir, ona sövebilir, onu övebilir yahut ibadet edebilirsiniz. Lakin yüreğinizi yok sayamazsınız. Bir ihtimal pencere dışından seyredebilirsiniz onu. Bilirsiniz ki, kar yağdı mıydı, içeri girmek zorunda kalacaksınız..
Bana gelince, hiçbir sesi duymamakta üstüme yoktur. Bu yüzden aranızda da yalnızımdır çoğunlukla. Yalın, sâfi ve oyunbaz. Bazen yüreğimden yükselen melodileri ve içime doldurduğu raks etme isteğini bastıramaz ve kendi kendime konuşmaya başlarım. İşte başa dönüyoruz, insanlarınız seslerimi duyar ve hemen basmakalıp bir sözcük verirler bana: “divâne”
Nice gerçekliklerden kaçıp düşlere sığınırız çoğumuz. Bizi birbirimize en çok yaklaştıran yol burasıdır. İtiraf etmeliyim ki, düşlerime giren bazılarınızı severim. Lakin, mutsuzluk tanrımdır benim. Uyumam gerekir, affedin. Gitmem gerekir, belki ölmem ve çürümem, yahut uyanıp konuşmam.
Konuşmalarım sizin uyku-nedeniniz, benim düş-sonuçlarım olacaklar.
Biliniz ki, sizden biri değilim ben, zira hepiniz kadar yok, hiçbiriniz kadar varım.
Ben puslu şiirlerde adı okunan, masallarınızda kulağı çınlayan yeşil renkli canavarım.
gizem/29aralık07
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder