30 Aralık 2008 Salı

20 Aralık 2008 Cumartesi

bakbukedi




bak bu kedi.
ötekisi de moru senden -ve nasıl olduysa beyazı benden menekşeler.
ve bu kadar gri bir kentte güneş açtı bu sabah.
ve yaşıyoruz işte biz, ne güzel
ve insanlar ne güzel, kediler ne güzel, aşklar, menekşeler ve sen ve ben ve karanfil ve çay.. ve ne güzel yaşıyoruz biz birbirimizden millerce uzakta, ne güzel..

giz.

18 Aralık 2008 Perşembe

düğün gecesi / üzgün kedi gazeli


huuu !

ne güzel geceler.

ve insanız biz Ya Rumi.

ve insanız, ve unutuyoruz Can Rumi.

bak, gecen gelmiş, bak kimseler ses çıkarmıyor; bak sema dönerken güzel yüzlü semazenlerin, çoğu dervişin olamadan, sikkenin anlamını yitiriyor..

ey benim güzelim, ey benim kıymetlim. benim yol göstericim, benim can dilim. düğün gecene hazırlandım günlerdir. günlerdir güzelliği kaybetmiş gibi davranıyor idim ben, ben bütün şairlerin kölesi, ben senin yolunun tozu olayım Rumi, ben senin sayfalarında yitip gideyim, ben seni duymayanlara, seni bildireyim. evvel seni duymayı nasip eyle bana Rumi, evvel seni anlamayı nasip eyle. bana yaşatmadan eyleme, karşıma çıkardığın güzellikleri heder etmeme izin verme, karşısına çıktıklarıma bildir beni, ben bütün şairlerin kölesi giz, “eylemek” için geliyorum onlara, senin kelimelerini eylemek için. bilsinler can Rumi, bilsinler her şeyini.

ben sirkeyle çalsam kapılarını, yolunda şarap olacaklar; ayçiçekleriyle gelsem, çekirdek dökecekler… Rumi, ey benim bütün kilitlerimin anahtarı, ey benim başlangıcım, benim sonum, dua et bana, dua et ki, Şems yolumdan çekilmesin. Şems, seni peşine düşürdüğü gibi düşürsün beni yoluna, ben giderim peşinden asırlarca, ben yürürüm Rumi, yeter ki yemyeşil duan üstümde olsun.

ve insanız biz ya Rumi.
Şeb-i Arus bugün. Bak insanlarımız ölüyor, hem de hiç bilmeden, hiç-bir-şey bilmeden. Rumi anlat onlara ölümü, anlat yarın yaşayamayacak olmamızı, ama “ölüm güzel” de, onlara; ölüm düğün günüm benim, de, ağlamayın arkamdan, de. ama biz buralarda, ölmeden bin kez ölürüz ya hani, ondandır ki her doğuş güzeldir bize, her güneş güzeldir... gene de bazı bazı, biz de ölsek ya senin gibi, biraz daha insanca ölsek, aşk dolu ölsek de çıksak yar katına, olsak yarene düş. olsak toprak, olsak çiçek. belki arı oluruz ya hani, birimizin güzelliğini toplayıp, ötekisinden çiçek yaparız... eninde sonunda varacağız ya hani o yere, güzel varsak hani, güzel bir gece ölsek de, düğün yapsak hani..

ama unutuyoruz işte.
o kadar “insanız” ki, hep güzel geceleri unutuyoruz..

düğünün kutlu olsun Rumi, yeniden, güzelce, şenliklerle kutlu olsun. biz gene bir elimizi Yar’e, ötekisini Yaren’e çeviririz de, adını anarız aşk dolu gecelerde.. düğünün kutlu olsun Rumi, her gecen gündüz, her mekanın cennet olsun...
giz. 18aralık.

bu da "duyan"a şiir:

"gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki granada, belki eylül, belki kırmızı

gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar

çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan

gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan"

haydar ergülen.

7 Aralık 2008 Pazar

bayramgizi / sessiz


"keşke ben daha şiir doluyken karşılaşsaydık.."

*ah muhsin ünlü

çünkü dün gece öldüm, herkes birşeyler söyledi, ben öldüm. ve küllerim savruluyor dört bir yana, bir arefe günü, uzuyor banyo yapan çocukların boyu. ben dün gece öldüm ve kimse sesimi işitmedi.

o kadar çok konuşuyorlar ki insanlar, o kadar çok gazete okuyorlar ki, yanlarındaki ölülerin üstüne örtülen gazeteleri görmüyor gözleri bir türlü. ben dün gece öldüm ve kimse okumadı gazeteleri.

ve sonra bayram geldi. bir neşe, bir rehavet.. ben dün gece uyumadım, evde kaçak sigara içtim, kendime tarçınlı ve karanfilli çay yaptım. ve nasıl oluyor da, bir bayram bu kadar değiştirebiliyor insanı. bir bayram, dedim kendi kendime, koltukta uyuyakaldım, bir bayram dedim, uyandım. ve çocuklar gelmedi kapıya. gülümsedim, pijamalarım halen üstümde, bir faslı gibi evde dolanıyorum, saçlarım kuş yuvası ve telefonun çalmasını bekliyorum. artık çocuklar kapıya gelmiyor ve insanlar koyunlar kesiyorlar. oysa ben artık et yemiyorum, daha da fenası, hayatım boyunca kavurma yemedim. ve babam, komşulardan gelecek etleri bekliyor, ve bu sefer ona, etleri kesmesinde yardım edecek kimse yok.

ne diyordum, bayramlar. artık bayram da yok. çünkü ben deliriyorum. bana her gün bayram çünkü, şeker getirin, şeker getirin, saçlarım artık kısa, artık bir kadın değilim. şeker getirin, getirin..

ne diyordum, bayramlar. gidin öpün ananenizin elini. insanlar, ne kadar güzeller, ama sokaklarda yok hiçbiri.. evlerinde televizyon izlerken onlar, onları düşünün, ne kadar güzel olduklarını, bazılarının, hepsinden daha güzel olduğunu.. düşünün, gülümseyin, birşeyler yapın, iş buysa madem, madem bayram mutluluk demek, madem yaşıyoruz ve birşeyler bırakmamız gerek dünyaya, gülümseyin. bazılarınızın gözleri masmavi, bazılarınız çiçek gibisiniz, biriniz kehribardan tesbihler taşıyorsunuz gözlerinizde -ve ne iyi tanırım ben seni-, ve ben hepsini görürüm, madem bayram mutluluk demek, gülümseyin, ben mutlu olurum.

ne diyordum, bayramlar. güzel olsun, kutlu mutlu olsun, dua edin her dince, kendi dininizce, ister om diyerek yogaya durun, ister kutsal kitapların en güzel sayfalarını çevirin, ister çiçek toplayıp şükredin tanrıya, ister aşık olarak, ama beni unutmayın, nolursunuz, arada bi, güzelce dua edin bana da; mesela, mesela, müzik yaparak.

hoşça kalın.
giz

"ne kutludur, gönlün dilediği amber kokulu rüzgar ki, senin havanla seher çağı erkenden esip tozdu.
ey vuslatı mübarek kuş, yola kılavuz ol. o kapının toprağına iştiyakımdan gözlerim eridi, su oldu.
gönül kanına garkolan bu zayıfı hatırlayarak ufuktaki hilale bakın !
sensiz yaşıyorum, bu ne utanılacak şey. meğer ki sen affedesin, yoksa bu günahın özrü ne olabilir?
sabah rüzgarı seher çağında aşka düşerek kara elbisesini yırtıp atmayı aşıklardan öğrendi.
yüzünün aşkıyle bir gün alemden gidersem toprağımdan yeşil ot yerine kızıl güller biter.
senden uzağım. bundan dolayı şikayet etmekteyim, nazik hatırın incinmesin.
dur bakalım, hafız'ın şikayete daha yeni başladı..."