28 Şubat 2010 Pazar

baobabın altında gölge yoktur.

"bu tapıya erişmemiz mümkün değilse bile, geri dönmeyi gönlümüz istemiyor."

ve toprağın en ortası.
bütün toprakların en ortası ve bir anne gibi saçıp dökülmede, verip toplamada. tüm saçları örgülü bir anne, sırtı çocuklarını taşımaktan az biraz kambur ve fakat güzel mi güzel halen, ışımada, tüm güneşleri üstüne çekmede..

tüm çiçekleri dört mevsim tohumlu ve inadına ayakta duruyor bütün kuşları, bütün böcekleri ve hiç yağmur yağmasa da, her an yeni bir gökkuşağıyla gönlümüz şenlenmede.

ben, yani giz, yani afrikanın çocuklarının diliyle mame giara ve hepsinin gözlerinde yolunu kaybetmiş, beyaz adamın elinde doğmuş ve teni onlar gibi beyaz ve fakat afrika anne.
ben şimdi bütün elbiselerini yakmış, yırtığını dikmeyen ve anlayan artık aradığımız Allah, kendimizden uzak değil.

tohum atar gibi, çiçeği bekler gibi tüm ellerimizle yaratmakta ve toplamadayız, ve Simurg'a bakıp kendi halimizi, kendi halimize bakıp Simurg'u görmekteyiz; dil yok anlatmaya, gönül gerek görmeye..

bütün zamanları göğün deliğinden fırlatıp sırf bunları konuşmak için hangi dili öğrenmeli?
şimdi bütün içimiz aşk dolu.
şimdi bütün bedenimiz Tanrı, bütün ruhumuz yaradılışın ilk anıyla yakılmada.
şimdi cüppemin altında hepsi; nerede en'el-hak diyen mansur, nesimi, cüneyd; biz onların kervanıyla yola düşmede, onların konuklarını ağırlamadayız..
kulluğumuz bu kapıda Yusuf olur.
kulluğumuz bu toprağın suyudur.

ve bir dil gerek ki söylemeye, kulak gerek dinlemeye.

şimdi hangi dilden konuşmalı bütün gördüklerimizi göstermek için.
şimdi hangi gözünüz açık, hangi elleriniz hissetmede bizi.

ve biz Nuh'un gemisinde beklemede tufanı;
ve ilkin açacak gonca gibi, çağırmada bütün bülbülleri...


giz.
toubabdialaw/senegal/12ocak.