24 Nisan 2009 Cuma
3 Nisan 2009 Cuma
stenbole ağıdı
bir yerde oturuyordum evvel. sonra başka bir yerde. hiçbir yer birbirinin aynı değil, ama ben geldim mi aynılaşıyor her yer ve aynalaşıyor. kırmak bütün camları sessizlik ile, bu şehir bize bu hakkı veriyor. stenbole, bin minaresiyle susturuyor bütün kelimeleri ve şimdi varsa yoksa sükunet bu rahatsızlığın içinde, varsa yoksa muhabbet bu sakinliğin içinde. sus stenbole, sus. herkes iki yaş atlıyor bir doğum gününde; ve herkesin bir adımı iki sayılıyor. durmak yok, koşturmaca farz; bu iklim bizi içine almaz yoksa, içine almaz. nereye kaybolmalı, nereye saklanmalı; nerden bulmalı omzuna baş koyacak güzeli, nereye saklamalı. ah yarlarımız nerde stenbole, düşünü görüp yolunu beklediğimiz ve yollarında dillendirdiğimiz yarlarımız. ah kanıyor yaralarımız stenbole. elini çekme tenimden, kanıyor dört bir yanlarım ve saçlarım bileklik niyetine dolanıyor adamlarıma. stenbole, dur biraz, muhabbetin yaradır bana. dur biraz, bırak sakinliğin ayaklarımıza tezahür etsin, sallanalım bir santur müziğiyle. dur biraz, dinle uzaklardan gelen çocukları. stenbole, git yanımdan, git yöremden. ayaklarım sallanıyor ve bir kukla oluyor bedenim bu kendini bilmez hallerden. git stenbole, yollarımız teğet bile durmasın ne evvel, ne sonra bu vakitten.