17 Temmuz 2015 Cuma

virane bekleyen baykuşun türküsüdür

bir saksının yere düşüp çıkardığı sesle ayıkıyorum bütün gökyüzünü.
ne bir gidişe hoşça kal diyen, ne bir gelişe merhaba. varlığın mavi bir masaya, tek kişilik bir yatağa mimlendiği.
gidilebilecek bir yer yok - sesimizi duyan yok - anlayan yok sancımızı. o sancı ki, yoksunluğa gebe kalıp, düşükler yapmıştır her seferinde.
içine tek şeker atılan bütün çaylarda hatrımız kaldı. hatrımız, zamanın altıpatında tek mermi. bu sevgiyi toprağa ekseydim, bilmem miydi tomurcuklar vereceğini.
yüzdüğümüz bütün sular bir baraja dolundu. ben demedim mi, kır bütün-beton-kaldırımları diye? bilsem cevabın nerede, bilsem hesabın nerede, ilk ben götürmez miydim seni o teşne, dolambaçlı, dar sokaklara?
bir yüzün ölüme aşina, bir yüzün dirime.

yaman delikanlılar ve elikanlılar arasında gülüşün, göğün tüm setarelerinde dolanır durur. bir olta atsam tutmaklara, ucu da, suçu da bende kalır.
kubbenin bütün derisi yüzülmekte şimdi. ben bu-tüm-dünyanın altında boynumu büküp kalıyorum. sevdaya ve sancıya bir devrim direngenliğinde, bir barikat sağlamlığında, Davud'un Golyak'ı tek seferde yıkmasında duruyorum.
bir ebabil durur mu hiç suyun susuzluğuyla? göğün yüksüzlüğüyle salınmaz mı zeytinler, ceylanlar, nehirler arasında?
bir sevdaya başkaldırıyorum. ihbarıyla tüm soysuz ve sonsuz biten sevgilerin; yanyana uyuyup, yanyana uyanmayışların. var oluşun, bu devranı attan indirir; var oluşun, tüm kuşların Simurg'a varmasıdır; var oluşun, adı bilinmez bir devrimin toprağın altından kökler salmasıdır.
ceplerde biriktirilen tüm misketler düştüyse de, bir yıldız artık doğmamak için kaydıysa da gökkubeden, bir kurşun bedenin en onulmaz yerinde ölüme terk edildiyse de, çıksa tüm mahlukat Nuh'un gemisine, adını bağırsalar umarsızca; bir sevda büyür bir yerlerde, adın karadan kızıldan bir yıldıza dönüşür göğsümün en mahrem yerinde.


-herkesin bildiği bir bozkır türküsüdür şimdi, yarenliği bir uzak iklime dağıtmıştır. bütün keleşler buğday tarlasının ortasında ürür, patlar elimizde. bu yaraya değen bir turna kuşunun tüyleri üstünde uyur; terlediği baharı bir ben, yanağının kokusu bir ben bilirim de, söylemem.